Saturday, February 4, 2017

Onur Öymenden Silahsız Savaş Bir Mücadele Sanatı Olarak Diplomasi

Onur Öymenden Silahsız Savaş Bir Mücadele Sanatı Olarak Diplomasi



Dr. Onur Öymen (1940-)[1], tan?nm?? bir Türk diplomat ve siyasetçidir. ?lk, orta ve lise ö?renimini Galatasaray Lisesi’nde yapan Öymen, daha sonra Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmi?tir. Ayn? fakültede doktora da yapan Öymen’in doktora tezi “Teknolojik Geli?me ve Savunma Politikas?” ile alakal?d?r. Diplomat olarak uzun bir süre d?? ülkelerde Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Öymen, daha sonra siyasete girmi?tir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 22. dönem ?stanbul ve 23. dönem Bursa milletvekili olan Öymen, ayn? zamanda 5 Kas?m 2003’ten 23 May?s 2010 tarihine kadar -Deniz Baykal’?n Genel Ba?kanl??? döneminde- Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Ba?kan Yard?mc?s? olarak görev yapm??t?r. D?? politikay? ve siyaseti, Realizm ilkeleri do?rultusunda ve daha çok ulus-devletler aras?ndaki bir güç mücadelesi olarak gören Öymen, siyasetçili?i döneminde, bu do?rultuda çe?itli siyasi polemiklere de kar??m??t?r. Öymen, siyasi kimli?inin yan?nda üretken de bir yazard?r.[2] Öymen’in ilk bask?s? 2011 y?l?nda yap?lan üçüncü kitab? “Silahs?z Sava?: Bir Mücadele Sanat? Olarak Diplomasi”[3], yazar?n D?? ??leri deneyimleri ile akademik bilgilerini ba?da?t?rd??? oldukça ö?retici ve faydal? bir eseridir. Bu yaz?da, Remzi Kitabevi taraf?ndan bas?lan ve ?imdiye kadar 7 bask? yapan bu kitap özetlenecektir.

Dr. Onur Öymen

Diplomasinin Gerçek Yüzü
Önemli bir akademisyen olan Hans Morgenthau, diplomasiyi “ulusal ç?karlar?n bar??ç?l yollardan korunmas?” olarak tan?mlam??t?r. Bir di?er tan?ma göre, diplomasi, “uluslararas? ili?kilerin bar??ç? yol ve araçlarla yürütülmesi sanat?d?r”. Hüner Tuncer’e göre, diplomasi, “devletler aras?ndaki ili?kilerin müzakereler arac?l???yla sürdürülmesidir”. Ernest Satow’a göre ise, diplomasi, “hükümetler aras? ili?kilerde zekan?n bar??ç? araçlarla kullan?lmas?d?r”. Hedley Bull’a göre ise, diplomasi, “uluslararas? ili?kilerin resmi görevlilerce bar??ç? yollardan sürdürülmesidir”. Bu tan?m, günümüzde fazlas?yla yetersiz kalmaktad?r; zira diplomasi yaln?zca devlet görevlilerine ve diplomatlara b?rak?lmayacak kadar önemli ve yayg?n bir hal alm??t?r.

Diplomasinin araçlar?; iknauzla?ma ve güç kullanma tehdididir. Hans Morgenthau’ya göre, sava??n ba?lad??? yerde diplomasi ba?ar?s?z olmu? demektir. Zira bar??ç?l yollarla sorun çözümlenememi? ve sava? ortaya ç?kabilmi?tir. Diplomasi, yaln?zca yabanc? ülkelere kar?? da yap?lmaz. Ülke içerisindeki farkl? gruplara kar?? da diplomatik faaliyetler yürütülür. Bu nedenle, diplomasi, ülke içerisinde ve d??ar?s?nda olmak üzere iki boyutta yürütülür ve bu iki boyut zaman zaman birbirleriyle de etkile?im içerisine girer. ?ngiliz Ba?bakan? Lord Palmerston’un ünlü bir sözü, diplomasinin kirli yönünü gözler önüne serer; “?ngiltere’nin ebedi dost ve dü?manlar? yoktur, de?i?mez ç?karlar? vard?r”. Diplomasi, ülkelerin bu ç?karlar?n? askeri yollar d???nda korumas?n? sa?lar.

Günümüzde devletlerin ayakta kalabilmesi için yaln?zca askeri aç?dan güçlü olmas? yetmez, mutlaka diplomatik aç?dan da geli?mi? olmas? zorunludur. Diplomasinin alt?n kural?; özde kararl?, ancak üslupta yumu?ak olmakt?r. Arzu edilen neticeye ula?mak için hem “mücadele” edilmeli, hem de daha fazla zarardan kaç?nmak ad?na “uzla?ma” aranmal?d?r. Diplomasi, dar manas?yla, D?? ??leri Bakanl?klar?nda çal??an kariyer diplomatlar (meslek memurlar?) taraf?ndan uygulan?r. Ayr?ca siyasetçiler ve onlar taraf?ndan görevlendirilen özel temsilciler de diplomat gibi görev yaparlar. Daha geni? anlam?yla ise, bütün vatanda?lar?n ülkelerini temsil etme ad?na diplomatik görev yapt?klar? bile iddia edilebilir.

Diploma sözcü?ü, eski Yunancada “ikiye katlamak” anlam?na geliyordu ve ikiye katlanm?? resmi belge ve evraklar için kullan?l?rd?. Ülkeler aras?ndaki ili?kiler geli?tikçe, bu belgeleri haz?rlayan ve saklayan katipler ortaya ç?kt? ve bu ki?iler, ilk diplomatlar olarak görev yapt?lar. Diplomasi kavram?n? uluslararas? ili?kilerin yürütülme sanat? anlam?nda ilk kullanan ki?i ise 1796 y?l?nda Edmund Burke’dür. Geçici diplomasiden daimi diplomasiye geçi?, ilk kez 15. yüzy?l ?talyan devletlerinde ba?lad?. Daha sonra Avrupa ülkelerinde h?zla yayg?nla?t? ve art?k her ülkenin ba?ka ülkelerde temsilci bulundurmas? anlay??? geli?ti. Milliyetçilik dü?üncesinin artmas?yla beraber, diplomasi de do?al olarak geli?ti. 1815 Viyana Kongresi’nde, diplomatlar?n yasal statüsü belirlendi.

Diplomatlar, hükümetlerce belirlenen d?? politikay? yürütmekle sorumlu devlet görevlileridir. Bu nedenle, d?? politikadaki ba?ar?s?zl?klar esas olarak hükümetlerin mesuliyetindedir. Diplomatlar, hükümetlerin belirledikleri ana hatlar do?rultusunda ülkeleri için en faydal? olan ad?mlar? atmakla yükümlüdürler. Diplomatlar?n, 1961 tarihli Viyana Sözle?mesi’ne dayal? ayr?cal?klar? vard?r. Diplomatlar?n görevleri; (1) ülkelerini temsil, (2) devletlerinin ve vatanda?lar?n?n ç?karlar?n? korumak, (3) tayin edildikleri ülkelerde devletleri ad?na müzakerelerde bulunmak, (4) görev yapt?klar? ülkeler hakk?nda kendi ülkelerine bilgiler aktarmak, ve (5) kendi ülkeleriyle görev yapt?klar? ülkeler aras?nda dostça ili?kiler geli?tirmek olarak özetlenebilir. Müzakereler esnas?nda diplomatlar?n yarat?c? olmas?, gerekti?inde sert, gerekti?inde ise yumu?ak pozisyon almalar? beklenir.

Osmanl?’da ilk daimi temsilcilikler III. Selim döneminde 1790’larda aç?lm??t?r. Ancak yabanc? devletlerin daimi temsilcilikleri 16. yüzy?ldan itibaren Osmanl?’da bulunmaktayd?. D?? ??leri Bakanl???, Umur-u Hariciye Nezareti ad?yla 1835 y?l?nda kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanl?’dan devrald??? diplomasi gelene?ini ulusal onur, e?itlik ve ba??ms?zl?k idealleriyle destekleyerek devam ettirmi?tir. 1924’te 39 d?? temsilcili?i olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, günümüzde 185 d?? temsilcili?i bulunmaktad?r. Öymen’e göre, diplomasi sadece günlük olaylarla ve sorunlarla u?ra?maz, ileride ortaya ç?kabilecek olas?l?klara göre çözüm önerileri de haz?rlar. Bugün izlenen bir politika veya al?nan bir karar, belki de bundan uzun y?llar sonra olumlu veya olumsuz bir etki yapabilir. Frans?zlar?n dedi?i gibi, “hükümet etmek gelece?i görebilmektir”.

Diplomasiye bu gelece?i görme yetene?i aç?s?ndan bak?ld???nda, Amerikan Ba?kan? Wilson’?n son derece ba?ar?s?z oldu?u ortaya ç?kar. Wilson, Birinci Dünya Sava?? sonras?nda dünyada bar?? ve istikrar?n sa?lanabilece?ini zannetmi?, oysa dünya, o güne kadar görmedi?i ölçekte büyük sava?lar?, bu “tüm sava?lar? bitiren sava?” olarak lanse edilen sava?tan sonra ya?am??t?. ?ngiltere Ba?bakan? Winston Churchill de, Mussolini’ye olumlu bak??? ile gelece?i görme konusunda ba?ar?s?z oldu?unu ispatlam??t?r. Wilson ve Churchill’in aksine, Mustafa Kemal Atatürk’ün gelece?i görme yetisi çok üst düzeydedir. Atatürk, ?kinci Dünya Sava??’n?n ç?kaca??n? önceden görmü? ve 1936 Temmuz’unda ?ngiliz Büyükelçi Percy Loraine’i ça??rarak, Akdeniz’de yay?lmac? ?talya’ya kar?? Türkiye-?ngiltere i?birli?ine devam edilmesi gerekti?ine dikkat çekmi?tir. Atatürk’ün 1932 y?l?nda Amerikal? General Douglas MacArthur ile yapt??? konu?ma da, ?kinci Dünya Sava??’nda hakk?ndaki öngörüleri aç?s?ndan önemlidir. Atatürk, bu konu?mada Almanya’n?n ABD’nin sava?a girmesiyle ma?lup olaca??n?, ancak Sovyetlerin bu sava?tan kârl? ç?kaca??n? belirtmi?tir. ?leri görü?lülük, diplomaside ba?ar?n?n en önemli ko?ullar?ndan biridir.  Bir di?er ba?ar? ko?ulu ise, uzun vadeli dü?ünerek sab?rl? olmakt?r. Baz? ihtilaflar uzun y?llar sürebilir. Bu nedenle, diplomaside aceleci olmamak ve hakl? olunan konularda ?srar etmek gereklidir.

Uluslararas? ili?kilerde en geçerli yöntem müzakeredir. Devletlerin temsilcileri bir araya gelerek mevcut sorunlar? tart???r; ülkelerinin ç?karlar?n?n örtü?tü?ü noktalar? saptay?p anla?maya varmaya çal???rlar. D??ar?dan san?ld???n?n aksine, özellikle önemli ulusal ç?karlar?n söz konusu oldu?u konularda, görü?meler çok sert geçer ve hatta bazen “silahs?z sava?”? and?r?r. Diplomatlar?n kendilerine özgü bir dilleri de vard?r. Örne?in “çok aç?k ve samimi bir görü?me oldu” denilmi?se, bu, genelde, taraflar aras?nda ciddi görü? ayr?l?klar?n?n bulundu?unu gösterir. “Görü?lerinizi ilginç buldum” denilmesi, asl?nda dinlenilen fikirlerin saçma oldu?unu anlatan bir ifadedir. Ayr?ca diplomatik temaslarda görüntü de aldat?c? olabilir. Kar??t fikirleri savunan ve hiç anla?amayan taraflar bile objektiflere gülümseyerek poz verirler. Ancak bu gülen yüzlere bakarak i?lerin iyi gitti?ini dü?ünmek hatal? olur. D?? politikada görüntülere aldanmamak gerekir.

Diplomaside “Büyük Strateji”den söz edildi?i zaman, ulusal ç?karlar?n korunmas? için milli gücün bütün unsurlar?ndan yararlan?lmas?n? gerektiren siyasi ve askeri strateji anla??l?r. Ülkeler, temel milli menfaatlerinin korunmas? için bütün güçlerini seferber ederek sonuç almaya çal???rlar. Büyük Strateji, baz? hallerde sava?? göze almay? da gerektirebilir.  Örne?in, ?ngiltere’nin dünya denizlerine hâkim olma iste?i, bir Büyük Strateji örne?idir. Yunanl?lar?n “Megalo ?dea” olarak bilinen Büyük Stratejisi, Anadolu’yu alarak Büyük Yunanistan’? kurmakt?r. “Diplomatik Strateji”den anla??lmas? gereken ise, genelde sava?a varmayan yöntemlerle sonuç almay? gerektiren yakla??md?r. ?smet Pa?a’n?n ?kinci Dünya Sava?? döneminde Türkiye’yi sava?tan uzak tutma çabalar? buna örnek gösterilebilir. Gerek Büyük Strateji, gerekse Diplomatik Strateji, devlet adamlar?n?n sorumlulu?unda geli?tirilir. Diplomatlar, bu stratejilerin geli?tirilmesine yard?mc? olurlar. Onlar?n deneyimlerinden s?kça yararlan?l?r.

Diplomatik müzakereler, bir anlamda devletler aras?ndaki pazarl?klard?r. Bir ülke içerisindeki anla?mazl?klar hukuk yoluyla çözümlenebilir. Ama iki egemen devlet aras?ndaki sorunlar, iç hukuktaki gibi ba?lay?c? olan bir hukuk sistemiyle çözülmez. Bu nedenle, uluslararas? sorunlar ender olarak hukuk yoluyla çözülür; daha çok müzakere yoluyla tatl?ya ba?lan?r ya da ba?lanamaz. Devletler, baz? durumlarda müzakerelere ba?lamamay? da tercih edebilirler. Bu da bir taktiktir. Müzakerelerden avantajl? ç?kaca??n? dü?ünen taraf, genelde masaya oturmaya daha isteklidir. Müzakerelerde güçlü hisseden taraf ise, genelde ödün vermeye yana?maz. Bu yüzden, müzakereler çok uzun zaman alabilir. Kar?? tarafa müzakere teklifinde bulunmak, her zaman çözüme ula??lmas?n? istemek anlam?na gelmez. Bazen gerginli?i azaltmak ve tansiyonu dü?ürmek için de böyle bir yola gidilebilir. Müzakerelerde taraflar?n e?it olmas? önemlidir. Müzakerelerde devletlerin gücü kadar, diplomatlar?n yarat?c?l?klar?, yetenekleri, müzakere teknikleri ve ikna kabiliyetleri de etkilidir.

Devletlerin müzakere yoluyla ba?ar?ya ula?amamalar? durumunda, s?kl?kla tehdit ve bask? yoluna ba?vurduklar? görülebilir. Kol bükme, diplomaside s?k kullan?lan bir deyimdir ve güç politikas?n?n bir unsurudur. Demokratik rejimler yayg?nla?t?kça, müzakereler daha fazla önem kazanm??, sava?lar?n ve kol bükme politikalar?n?n rolü azalm??t?r. Diplomasi, bir mücadele kadar, bir uzla?ma sanat?d?r. Bu nedenle, her iki taraf?n da kendi güçlerine göre makul ölçülerde taviz vermesi gerekebilir. Kar?? taraftan al?nabilecek tavizlerin hesaplanmas?nda, bilgi ve tecrübe çok önemlidir. Devletler, s?rf jest için, kar??l???n? almadan asla taviz vermezler.

Devletler aras?ndaki müzakerelerin büyük ço?unlu?u kapal? kap?lar ard?nda cereyan eder. Bu, diplomasinin tabiat?n?n bir gere?idir. Yüzy?llar boyunca uluslararas? ili?kiler gizlilik içinde yürütülmü?tür. Bu nedenle, “sessiz diplomasi” dedi?imiz gizli diplomasi türü, 19. ve 20. yüzy?l?n ba?lar?nda çok yayg?nd?r. Büyük devletler, bu dönemlerde güç dengelerini sessiz diplomasi ile belirlerdi. Dünya Sava?lar? öncesi ve sürecinde, birçok böyle sessiz diplomasi sonucu olu?mu? gizli anla?malar?n oldu?u daha sonralar? ortaya ç?km??t?r. Günümüzde de, eskiden oldu?u ?ekilde olmasa da, liderlerin ki?isel ileti?imleri vas?tas?yla bir sessiz diplomasinin oldu?u söylenebilir. Diplomasi, gülümseyen yüzler, nazik sözler ve kapal? kap?lar?n ard?nda bir nevi “silahs?z sava?”t?r. Masa ba??nda dahi ciddi gerginlikler ya?anabilir. Türkiye’nin Lozan Antla?mas? ko?ullar?n? kabul ettirmesi, ?smet Pa?a’n?n inatç? yap?s? sayesinde gerçekle?mi? çok önemli bir diplomatik zaferdir.

Silahs?z Sava?: Bir Mücadele Sanat? Olarak Diplomasi

Yeni Dünya Düzenine Do?ru
?ngilizlerin “yat??t?rma politikas?”na ra?men ç?kmas? önlenemeyen ?kinci Dünya Sava??, dünyay? k?sa sürede büyük bir felakete sürükledi. Ba?larda Almanlar her cephede rakiplerine büyük üstünlük sa?l?yorlard?. Ancak zamanla, Japonya taraf?ndan Pearl Harbor bask?n?na u?rat?lan ABD’nin sava?a girmesi ve Nazilerin Sovyetler kar??s?nda batakl??a saplanmas? gibi nedenlerle, Müttefikler üstünlü?ü ele geçirdiler. Dünyan?n gelece?ine ?ekil verme çabalar?, sava? daha devam ederken Roosevelt, Stalin ve Churchill’in 28 Kas?m 1943’te Tahran’da bir araya gelmeleriyle ba?lad?. ?ngilizler, Sovyetleri daha o zamanlardan büyük bir tehlike olarak görüyordu. Ancak ABD Ba?kan? Franklin Delano Roosevelt, tehlike olarak ileride yine Almanya’dan bir ?ey gelebilece?ine inan?yor ve SCCB’ye olumsuz bakm?yor; Sovyetler ve Çin’le beraber ABD ve ?ngiltere’nin “yeni dünya düzeni”nin koruyucusu olabileceklerini dü?ünüyordu. Churchill, o dönemde Sovyet tehlikesini önceden görmü? ve komünizmin Bat? rejimlerinde de istikrars?zl?k yarataca??n? fark etmi?ti. Ancak ?ngiltere art?k eski gücünde de?ildi ve sahnede ön planda ABD ve SSCB yer al?yordu. Sosyalizme s?cak bakan ve kendisi de devletçili?e yak?n ekonomik politikalar uygulayan (New Deal) Roosevelt ise, Stalin’in ülkesinde yapt??? zulüm ve katliamlardan habersiz, onu bir dostu gibi alg?l?yordu.

Bu ortamda, Türkiye’yi de sava?a sokmak için yo?un bask?lar yap?ld?. ?lk çaba, Churchill’in 31 Ocak 1941 tarihli ?smet Pa?a’ya yaz?lm?? mektubuydu. Mektupta, Almanya’n?n ilerlemesini durdurmak için ?ngiliz uçaklar?n? ve uçaksavarlar?n? Türkiye’ye sokmak öneriliyordu. Bu, sava?a girmek anlam?na gelece?i için, ?smet Pa?a öneriyi 11 ?ubat’ta reddetti. Fakat ?ngilizler ?srarc?yd?. 26 ?ubat 1941’de ?ngiliz D?? ??leri Bakan? Anthony Eden Ankara’ya geldi. Eden, Almanya Yunanistan’a sald?r?rsa, Türkiye’nin Almanya’ya sava? açmas?n? istedi. Türkiye, bu teklife de olumsuz yan?t verdi ve yaln?zca kendileri sald?r?ya u?rarsa Almanlara direneceklerini belirtti. Hitler de 4 Mart 1941’de ?smet Pa?a’ya mektup yazarak Almanya’n?n Türkiye’ye sald?rmayaca?? sözünü verdi.  Türkiye’yi de sava?a sokmak isteyen ?ngiliz ve Ruslar, daha sonra Stalin’in bir önerisi üzerinde anla?t?lar. Buna göre; Türklere sava?a girmeleri kar??l???nda On ?ki Adalar, Bulgaristan’?n baz? bölümleri ve Suriye’nin kuzeyi verilecekti. Türkiye, bu cömert öneriyi de ?üpheli buldu ve ileride Bo?azlardan hak talep edilebilece?ini dü?ünerek reddetti. Benzer bir öneri, ileri bir tarihte Almanlardan da geldi. 23 Eylül 1943 tarihinde D?? ??leri Bakan? Numan Menemencio?lu’nu ziyaret eden Alman Büyükelçisi Franz Von Papen, üstü kapal? olarak Türkiye’ye On ?ki Ada’y? teklif etti. Ankara, bu durumu da ?üpheli buldu ve sava?a girmeye yana?mad?. Hakikaten de, bu önerilerin ard?nda ba?ka planlar ve hedefler gizliydi ve Menemencio?lu ve benzeri deneyimli Türk devlet adamlar?, bunlar? kolayl?kla seziyordu. Lakin ?ngilizlerin çabas? bitmek bilmiyordu. 30 Ocak 1943’te, Churchill Adana’ya geldi ve ?smet Pa?a ile görü?tü. Türkiye’yi sava?a sokmak ve Trakya’daki Türk üslerini ?ngilizlere açmak istiyordu. Bu izin ç?kmad?, ancak yine de ?ngilizler Türk Ordusu’nu modernle?tirmek için Türkiye’ye baz? küçük askeri yard?mlarda bulundular. 18 Ekim-1 Kas?m 1943 tarihlerinde Moskova’da, ABD, ?ngiltere ve Rusya D??i?leri Bakanlar?, Hull, Eden ve Molotov’un kat?l?m?yla gerçekle?tirilen toplant?da, Türkiye’nin sava?a girmesi ortakla?a talep edildi. Kas?m ay?nda Eden ve Menemencio?lu Kahire’de bir araya geldiler. Türkler, Stalin’e güvenmedikleri için sava?a girmeye yana?m?yorlard?. Ayr?ca ?ngilizler de, o güne kadar söz verdikleri askeri yard?m?n ancak küçük bir bölümünü gerçekle?tirmi?lerdi. Kurtulu? Sava??’ndan yeni ç?km?? ve nüfusu az olan Türkiye, Almanya ile bir sava?a girerek ?ehirlerinin tahrip olmas?n? istemiyordu. Bu nedenle, teklif, ?srarlara ra?men reddedildi. 4 Aral?k 1943’te, Roosevelt, Churchill ve ?nönü Kahire’de topland?lar. Churchill, Türk hava üslerinin ?ngilizlere aç?lmas? talebini yineledi. ?smet Pa?a bu öneriyi ilkesel olarak kabul etti; ancak Türk Ordusu’nun modern silahlarla teçhiz edilmesini ve hava sahas?n?n korunmas?nda ?ngiliz uçaklar?n?n Türk uçaklar?n? takviye etmesini ?art ko?tu. Sonuçta, Churchill’in sava? sonras?na ili?kin tehditlerine ra?men yine anla?ma yap?lamad? ve Türkiye sava?a girmekten kurtuldu.

?smet Pa?a’n?n bu dönemdeki dirayetli tavr? Türkiye’yi bir sava?tan korumu?tu. Nitekim Sovyetlerin Türkiye’ye yönelik emelleri k?sa sürede ortaya ç?kt?. ?kinci Dünya Sava?? sonras?nda Sovyetler gücünü h?zla artt?rd? ve Churchill’in deyimiyle “Avrupa’n?n do?usunun üzerine demir bir perde” (iron curtain) çekildi. Dahas?, Stalin, Türkiye’den Bo?azlardan üs ve do?uda baz? topraklar da talep etti. Sovyetlerin Montrö Antla?mas?’n? de?i?tirmek istedi?i henüz sava? ba?lamadan ortaya ç?km??t?r ve Türkiye bunun zaten fark?ndad?r. Müttefiklerle sava?a girmeme iste?inin bir di?er nedeni de, Sovyet askerlerinin Almanlar? püskürtürken Türkiye’ye girebilme olas?l?klar?d?r. 19 Mart 1945, Türk-Sovyet ili?kilerinin ciddi anlamda bozuldu?u ve So?uk Sava?’?n ba?lad??? gündür. Bu tarihte, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper’i makam?na davet eden Sovyet D?? ??leri Bakan? Molotov, Atatürk ve Lenin’in imzalad??? 1925 tarihli Dostluk ve Tarafs?zl?k Antla?mas?’n? feshetmek istediklerini belirtir. Bu geli?meler ABD’yi de rahats?z eder. Roosevelt ölünce, ABD de art?k Stalin’in emellerinden endi?e etmektedir. 1946’da Türk Büyükelçisi Münir Ertegün vefat edince, ABD, onu ünlü Missouri Z?rhl?s? ile Türkiye’ye gönderir. Bu, Türkiye’ye yönelik bir jesttir ve Sovyetlere bir mesajd?r. So?uk Sava?, art?k tüm gücüyle ba?lam??t?r.

1947’de Truman Doktrini aç?kland? ve Marshall Plan? do?rultusunda birçok ülkeye kalk?nmalar? için maddi destek sa?land?. Türkiye ve Yunanistan da plana dâhil edildi, ancak Almanya ve Japonya gibi ciddi yard?mlar alamad?. 1949’da Kuzey Atlantik Pakt?-NATO kuruldu ve Türkiye de 1952 Kore Sava??’na asker göndererek NATO üyesi bir ülke haline geldi. Türkiye, art?k So?uk Sava?’ta tercihini Bat?’dan yana yapm?? bir ülke haline gelmi?ti. So?uk Sava?’?n Türkiye’ye çok ciddi ekonomik ve siyasal maliyetleri olacakt?. Örne?in, 1963 tarihli Küba Füze Krizi’nde SSCB’nin Küba’ya yerle?tirdi?i nükleer füzeler kar??l???nda ABD’nin Türkiye’de füzelerinin bulunmas?, Türkiye’yi Sovyetlerin hedefi haline getirmi?ti. Amerika, zaman zaman Türkiye’nin güvenli?ini riske atacak giri?imlerde bulunuyordu. ?li?kileri so?utan bu durum, 1964’te Türkiye K?br?s’ta Rumlar?n Türklere yapt??? katliamlara kar?? müdahale etmek isteyince daha da tescillendi. Yeni ABD Ba?kan? Lyndon Johnson, yazd??? mektupla (Johnson Mektubu), Türkiye’nin adaya müdahalede NATO silahlar?n? kullanamayaca??n? ve SSCB sald?r?rsa NATO’nun bu ülkeye destek olmayaca??n? aç?kça belirtiyordu. ?kili ili?kilerde önemli bir so?uma dönemi ba?lam??t? ve Türkiye, art?k çok boyutlu bir d?? politika izlemeye ba?layacakt?.

Türkiye, her?eye ra?men NATO düzeni içerisinde yer ald?. Ba?lant?s?zlar Hareketi toplant?lar?na kat?lmas?na ra?men, Türkiye, burada daha çok bir NATO sözcüsü gibi davrand? ve bu nedenle olumsuz alg?land?. Türkiye’nin bu dönemde Cezayir’in ba??ms?zl???n? tan?mamas? ve Fransa’da yana tav?r almas?, Ba?lant?s?zlar Hareketi içerisindeki itibar?n? tamam?yla yok etti. Oysa Cezayir’deki ba??ms?zl?k sava?ç?lar? kendilerine Atatürk’ü ve Türk Devrimi’ni örnek al?yorlard?. So?uk Sava?’?n Türkiye’ye iç politikada da iki askeri darbe, bir askeri muht?ra, ciddi iç kutupla?malar ve terör gibi ba?ka olumsuz etkileri de oldu.

Diplomasi ve Güç Politikas?
Uluslararas? ili?kilerin geçmi?ine bak?ld???nda, ço?u zaman bir ülkenin d?? politikas? ile sahip oldu?u güç aras?nda yak?n ba?lant? oldu?u görülüyor. Dünya politikas?nda en etkili olan ülkeler, daima dünyan?n en güçlü ülkeleri aras?nda yer al?yorlar. Gerçekten de, diplomasi ve silahl? kuvvetler, devletlerin egemenli?inin ve ba??ms?zl???n?n korunmas?n?n, ulusal ç?karlar?n?n savunulmas?n?n en önemli iki arac? say?l?yorlar. Savunma yetene?i, bugün bile milli gücü meydana getiren en önemli unsurlardan biri. Ba?ka ülkeleri cayd?ran güç, o ülkenin silahl? kuvvetleridir. Bu nedenle, silahl? kuvvetleri kullanma tehdidinin d?? politikada kullan?lmas?, yani güç politikas? ve (sert güç kullan?m?), d?? politikan?n önemli bir unsurudur.
Bir devletin ulusal güvenlik ç?karlar?n?n zorunlu k?ld??? hallerde kuvvete ba?vurmaktan çekinmeyece?ini inand?r?c? biçimde ortaya koymas?, d?? politikada ço?u zaman etkili olur. Tabii bunun için, o ülkenin yeterli güce ve güç kullanma iradesine sahip olmas? gerekir. Sava?, diplomasinin bitti?i bir nokta olmas?na kar??n, sava? tehdidi hala diplomasinin bir alan?d?r. Hatta Carl von Clausewitz gibi dü?ünürlere göre, sava? bile diplomasinin ba?ka araçlarla devam?ndan ibarettir. Bu nedenle, güçlü devletlerde diplomasi ile silahl? kuvvetler aras?nda güçlü bir uyum sa?lan?r. Bugün bile, artan demokratik bilinç ve e?ilimlere ra?men yap?lan yüksek askeri harcamalar, devletler aras?ndaki mücadelenin ne denli ciddi ve sava??n peki hala mümkün oldu?unu göstermektedir.

Güç politikas?, temelde askeri güçle alakal? gözükmesine kar??n, sadece böyle anla??lmamal?d?r. Uluslararas? politikada etkili bir aktör haline gelebilmek için, askeri gücün yan?nda ekonomik ve siyasi güç de gereklidir. Bugün devletlerin ekonomik rekabet ve yeni pazar aray??lar?n?n temelinde bu yatmaktad?r. Hatta iç politika yap?s? ve iç politikadaki bütünlük de d?? politikadaki gücü etkiler. ?ç politikan?n d?? politikadaki etkisini Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ?öyle ifade etmi?tir; “D?? politika, bir toplumun iç bünyesiyle s?k? s?k?ya ili?kilidir. Çünkü iç bünyeye dayanmayan d?? politikalar her zaman yenik dü?erler. Bir toplumun iç yap?s? ne derece güçlü ve sa?lam olursa, d?? politikas? da o nispette güçlü ve dayan?kl? olur”. 2001 y?l? verilerine göre, Türkiye, NATO üyesi ülkeler aras?nda ABD’den sonra en büyük ikinci orduya sahiptir. Bu da, Türkiye’nin d?? politikadaki önemli bir avantaj?d?r. Fakat bunun ekonomik ve siyasal güçle desteklenmesi gerekir.

No comments:

Post a Comment